Rus bilim insanlarına ve çalışmalarına boykot

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, Korona Günleri'nde Ukrayna krizi nedeniyle Rus vatandaşlarına getirilen boykotun tıp dünyasına yansımalarını anlattı ve dünya çapında tedbirlerin kaldırılmasının neden ve sonuçlarını tartıştı.  

rusya karşıtı protesto illüstrasyon
Selim Badur'la Korona Günleri: 7 Mart 2022
 

Selim Badur'la Korona Günleri: 7 Mart 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

(7 Mart 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)

(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın, günaydın efendim!

Özdeş Özbay: Günaydın!

SB: Özdeş, Feryal, bütün dinleyicilere günaydın ve iyi haftalar dileyerek başlayalım 7 Mart 2022’ye. Bugün itibariyle, bu sabah itibariyle John Hopkins Üniversitesi web sitesinde küresel olarak Covid-19 olgularının sayısı 446 milyonu geçti. Yaşamını yitirenler ise altı milyona çok yaklaştı, belki de aştı. Yani bu değişiyor tabii farklı sitelere baktığınızda, onu bilmiyorum, ancak bir haftalık ortalamalara baktığımızda günlük 1,5 milyon kadar yeni olgu var. Biliyorsunuz, Avrupa’da ve Avrupa’dan sonra Türkiye’de olgu sayıları azalıyor “Biz bu işin üstesinden geldik” yaklaşımı ağır basmaya başladı ve çeşitli önlemler, işte maske kullanımı gibi alınan fiziksel mesafe gibi önlemler azaltılmaya, gevşetilmeye başlandı ama dünyanın her yerinde böyle gitmiyor işte. Bu kez ocak ayının başlarında Avrupa’da o çok ağırlık kazanan yayılım Asya’ya kaymış durumda. Asya’daki çeşitli ülkelerde olgu sayısında görülmemiş oranda artış var. Nerelerde örneğin? Güney Kore’de; Güney Kore şimdiye kadar iyi idare etmişti, öyle deniyordu, fakat olgu sayısı artıyor. Ama işin ilginci ülkenin aşılama oranına baktığımız zaman toplumun %86’sı tam aşılı, ama gündelik olgu sayısı %201 oranında artmış. Bir hafta öncesine oranla ciddi bir patlama var Güney Kore’de. Hong Kong’da benzer bir durum var; Hong Kong’da da ciddi bir artış var ve Hong Kong’dan gelen haberlere baktığımızda hastaneler dolup taşıyor. Günde 50 bin olguyu geçmiş durumda Hong Kong ve bir dram da buradan geliyor. Hani sadece savaşta olmuyor böyle dramlar, özellikle çocukların çok mağdur olduğu acı tablolar var. Hong Kong uygulamasında, bu bölgede eğer küçük çocuklarda Covid-19 tespit edilirse, çocuk ailesinden ayrılıyor ve bir pediatri hastanesine yatırılıyor. Çok ciddi bir dram yaratmış, aileler hastanelerin önünde çocuklarını istiyorlar. Yani zorunlu olarak çocukları ailelerinden ayırıp hastaneye yatırma gibi böyle çok garip, mantıklı gelmeyen sert önlemler alınıyor. Yeni Zelanda, biliyorsunuz pandeminin ilk yılında hep örnek ülke olarak gösterildi, yöneticilerin yaklaşımının ne kadar doğru olduğu, yerinde olduğu ve kontrollü gittiklerini, pandeminin üstesinden gelmeseler bile en azından ciddi kontrol altına alabildikleri söylenmişti ama Yeni Zelanda’da olgu sayılarında artış var ve son üç haftada parlamento binası önünde kamp kuran protestocular var. Özellikle alınan önlemeleri Gestapo yaklaşımlarına benzetiyorlar. Protestocuları polis topluyor. Protestolar sadece Yeni Zelanda’da değil; örneğin özellikle Almanya’da da “freedom”, “demokrasi”, “büyük direnme” gibi sloglanlarla önlemler protesto ediliyor. Bunlar oluyor ve Avrupa ülkelerinde biraz önce de bahsettiğim gibi önlemler azaltılmakta. Örneğin Fransa da 14 Mart’tan sonra, yani tam bir hafta sonra, bu aşı karnesi ya da aşı belgesi sormayı ve maske zorunluluğunu kaldıracak, ama bu durum bir çok itiraza da yol açmakta. Örneğin Fransa’da Yves Buisson isimli bir araştırıcı -kendisi Fransız Bilim Akademisi’nin bir dönem başkanlığını yapmış önemli bir insan- bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı, epidemiyolog, bu hastalıklala ilgileniyor. Diyor ki “Maçın belirli bir süresi vardır, maçın süresi tamamlanmadan hakem bitiş düdüğü çaldı.” diyor, böyle bir benzetme yapmış. İlginç olan Fransa’da önlemlerin kaldırıldığının açıklaması işte 30 küsur gün sonra yapılacak başkanlık seçimlerinde Emmanuel Macron’un adaylığını açıklamasından, resmi olarak açıklamasından birkaç saat önce yapıldı. Bunların hepsi politik birtakım konular mı acaba diye tartışılıyor. Türkiye’ye baktığımız zaman…

Tedbirleri bırakan ülkelerde aşılama oranları yüksek

ÖM: Bir şey soracağım, bu Fransa’da kaldırılmasının gerekçesi olarak ne deniyor? Bitti mi diyorlar?

SB: Evet, bitti diyorlar. Bunu İngiltere de yapıyor, Danimarka yaptı, Belçika yapıyor. Hemen hemen bütün Avrupa ülkeleri başlıyorlar yapmaya, Amerika da dahil. Amerika azaltıyor, maskelerin zorunluluğu birçok eyalette kaldırıldı. Türkiye’ye baktığımız zaman, tabii Türkiye’de hafta sonu değerlendirmesine bakıyorum, Türkiye’de toplumun üçüncü doz aşılama oranı %32, bu yeterli değil. Bakın Güney Kore’de tam aşılılar %86 idi bizde %32. Ciddi bir fark var ama Güney Kore toplumuna iki doz aşıyı %86 oranında yapmış, buna rağmen enfeksiyonlar %201 oranında artıyor demiştim. Türkiye’de ise bu üç doz aşılama oranı %32. Aktif olgu sayısı, yani etrafına hastalığı bulaştıran, yayan kişi sayısı, enfekte olan sayısı 600 binden fazla. Günlük olgu sayıları 50-60 bindi, hafta sonu 27 bin civarına düştü. Tarama testi ile olguların sadece %10’u tespit edilebilmekte, bu artık biliniyor. Bunlara rağmen Türkiye’de de işte maske kullanımı zorunluğu kaldırıldı ya da böyle birtakım yaklaşımlar var. Şimdi hatırlayacaksınız, bir süre önce de testlerin yaygın uygulamasına ara verdik, veriyoruz ya da vereceğiz açıklaması yapıldı. Şimdi maske uygulaması kaldırılıyor ülkemizde ve çok tartışılıyor bu, özellikle bu konu üzerine düşünen, kafa yoran tıp camiasındaki hocalar, öğretim üyeleri, görevliler tarafından. Neden böyle bir karar alındı? Sağlık Bakanlığı ve yetkilileri ya da Bilim Kurulu bu konuda nasıl oluyor da böyle karar alıyor? Bana kalırsa herhangi bir rasyonelliği yok bu kararın. Gittikçe bunu düşündüm hafta sonu, hem testler hem maskeler konusunda. Batı ne yaparsa galiba onu model alıp ilerleme yolunu seçti Sağlık Bakanlığı. Maskeler kaldırılıyorsa bizde koşullar batı ülkelerindeki gibi mi sorgulamadan “Onlar kaldırıyorsa biz de kaldıralım.” dediler. İngiltere, Fransa gibi batı ülkeleri testleri azaltıyordu, “E biz de azaltalım, herkese yapmayalım, eskisi kadar yaygın uygulamayalım’ dediler. Böyle garip bir durum var dünya genelinde ve ülkemizdeki bu Covid-19’un seyriyle ilintili. 

ÖM: Niye garip? Yani batı her zaman doğrusunu yapmaz mı?

SB: Evet, doğru!

ÖÖ: Bir de Yeni Zelanda yöntemleri herhalde batıda olmadığı için uygulanmıyor. 

Ukrayna halkı sığınaklarda Covid'le de savaş veriyor

SB: Evet, doğru ama oradaki yöntemlerin geç de olsa sonuç vermediği görüldü. Şimdi biraz Ukrayna’ya bakmak istiyorum; Ukrayna’da tabii savaş koşulları olduğu için elbette hani bombaların altındaki insanlara “Aman kardeşim masken burnunun altında, üstünde, maskeni tak!” denmesi pek mantıklı bir yaklaşım değil. Ancak gerçekten o koşullarda işte metro istasyonlarında, sığınaklarda o kadar kalabalık, yoğun, iç içe yaşamalar, kaçmakta olan, ülkeyi terk etmek için sınır kapılarına akın akın giden insanlar, o kalabalıkları görüyoruz hep televizyonlarda. Bunlar özellikle solunum yoluyla bulaşan enfeksiyonların yayılımını da çok kolaylaştırıcı faktörler. Bu bilinen bir gerçek ama bunun dışında birtakım ayrıntılar var; bir tanesi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün açıklamasına göre ağır Covid hastalarına oksijen temininde -oksijene bağlanıyorlardı- bir güçlük var. Bu ciddi bir olumsuzluk yaratıyor, yani tedavileri yapılamıyor. Bunun dışında bazı kronik hastalıklar var. Bunların tedavilerinde aksamalar oluyor en azından. Biraz önce hastanede olup bitenler, rehin alınanlardan filan bahsettiniz örneğin, HIV, AIDS’le yaşayanlar... DSÖ bir açıklama yaptı HIV AIDS hastalarıyla ilgili ama ilginçtir DSÖ’nün bu konuyu fark edip de açıklama yapmasından tam bir hafta önce, altı gün önce Türkiye’de önemli bir STK, bu konuda çalışan Kırmızı Kurdele’nin Kırmızı Kurdele İstanbul ekibi Ukrayna’da HIV’le yaşayanlarla dayanışma mesajı yayınladılar. Bu güzel bir gelişmeydi, durumun aciliyetini, önemini önceden fark edip yapılmış bir açıklamaydı, o nedenle o STK’yı kutlamakta yarar var. Açıklamalarında Ukrayna’da yaklaşık 250 bin kadar insanın HIV’le yaşadığı, bunların %51’inin, yarısının B seviyede olduğu; ne demek B seviyesi? Belirlenemeyen virüs miktarı, yani bunların uygulanan tedavi sonucunda vücutlarından alınan muayene maddesindeki HIV virüsü miktarı belirlenemiyor. Bunlara hep “B hastaları” ya da “B seviyeleri” deniyor, işte bu kişilerin ortalama üç gün süreyle ilaç tedavisi kesintiye uğrarsa bu insanlar tekrar bulaştırıcı hale dönüyorlar, yani B seviyeden çıkmış oluyorlar. İşte bu nedenle, “Ukrayna’daki duruma bir de HIV’le yaşayanların içindeki oldukları perspektiften bakmanızı rica ediyoruz.” diyor Kırmızı Kurdele. Kendilerini tebrik etmek lazım, DSÖ’den bir hafta önce yaptıkları bu açıklama için. Yine Ukrayna ile ilgili 1-2 nokta; bunlardan bir tanesi tabii hep bahsettiğim gibi %35 aşılılar, ancak bu ülkenin insanları ve koşullar nedeniyle virüsün önlenmesi, dağılımının kesintiye uğratılması pek mümkün değil. Tabii bu şekilde bir yayılım yeni varyantların da ortaya çıkması için çok uygun bir zemin, çok uygun bir ortam oluşturuyor. Yani Ukrayna’dan kaynaklanacak yeni bir varyant haberi şaşırtıcı olmayacaktır. Çeşitli açıklamalar var bu savaş koşullarının ne getirip ne götürdüğü ya da bulaşıcı hastalıklar açısından baktığınızda 1990’lı yıllardan sonra çıkan bulaşıcı hastalık salgınların %65’i göçmenler arasında ya da çatışma bölgelerinde ortaya çıktı, oralarda süratle yayıldı, bu çok önemli bir nokta. Tabii beslenmenin aksaması, işte o sığınaklarda havalandırmanın olmaması, bunlar da hastalığın yayılmasını kolaylaştırıcı faktörler. Siz de değindiniz ama müsaade ederseniz birkaç dakika bu protestolardan, bilim dünyasında yapılan protestolardan bahsetmek istiyorum; önemli bir kişi, Mikhail Gelfand herhalde yıllar sonra da Ukrayna’da olup bitenler ve bunun bilim dünyasındaki yansımaları konuşulduğunda anımsanacak bir isim, kendisi Skolkovo Bilim ve Teknoloji Enstitüsü’nde -Moskova yakınlarında bir enstitü- biyoenformatik uzmanı. İlk kez bu kişi, Mikhail Gelfand -eşi Ukraynalı, bunu da belirteyim- kendisi öğrencilerine karşılaştırmalı genomi dersi verirken, Zoom’dan yaptığı dersi kesiyor ve diyor ki “Ben yaşlı bir insanım” ondan sonra savaşın ne olduğundan biraz bahsedip gençlere hani “Bunu protesto etmek lazım.” diyor ve Zoom bağlantısını kapatır kapatmaz dinleyen öğrencilerinden bir kısmı sokaklara karışıyorlar. Şimdi Gelfand aynı zamanda bir protesto mektubu yazıyor. Bunu TrV-Nauka sitesinde yayınlıyor, bağımsız bir bilim haberleri sitesi. Bunun üzerine, önce bu site üzerinden bu Mikhail Gelfand’ın haberine 370 kadar Rus bilim insanı katılıyorlar ve bunlar Ukrayna’daki savaşın derhal durdurulması çağrısında bulunuyorlar. “Neden böyle bir şey yaptınız?” diye Mikhail Gelfand ile bir röportaj var; onun da dediği “Birincisi, dünyaya Rusya’daki bilim insanlarının Rus politikacılarla aynı biçimde dünyayı görmedikleri, düşünmedikleri, değerlendirmediklerini açıklamak; ikincisi, Ukraynalı meslektaşlarımızla dayanışmak; üçüncüsü de dünya bilim camiasının Rus bilim insanlarının bu çağrısına dikkatlerini çekmek için.” diyor. Peki dünya bilim insanları ne yapıyorlar? Aslında burada hem doğru kararlar var hem de bizde dönem dönem işte beğenmediğimiz ülkenin yok portakalını bıçaklarız meydanlarda ya da işte Çin’de herhangi istemediğimiz bir gelişmeyi protesto etmek için Türkiye’de sokakta gördüğümüz her gözü biraz çekik insanlara saldırıp dövmeye kalkmak filan... Bu tarz bir durum da var, yani oturup Dostoyevski ya da Tolstoy’u yasaklamayı düşünen bir üniversiteyi -örneğin İtalya’da- onun nasıl olduğunu anlamak pek mümkün değil, ama dünyada Moritanya’dan Latviya’ya kadar bir çok ülke bilim akademileri, bilim insanları Ukrayna’da olup biteni protesto ediyorlar. Bu arada da özellikle Rusya’daki bilim insanlarını dışlayanlar var ya da onlarla beraber dayanışma içinde bu işi protesto edenler var. Bu da garip, örneğin Rusya’daki bir başka oluşum, biraz önce bahsettiğim o 370 imzalı ilk bildirgeden sonra bunun sayısı arttı, beş bin kadar bilim insanı ikinci bir açıklama yaptılar ve bu açıklama üzerine farklı yerlerde onların desteklendiği görüldü. Örneğin Betesta’da, Maryland’de biyoteknoloji enstitüsünden Eugene Kunin, Rus bilim insanlarıyla paralel olarak bir bildiri imzaladılar. Buna karşın örneğin Almanya’da Rusya ile yapılacak bütün bilimsel aktiviteler durduruldu. Örneğin MIT, Massachusetts ABD’de, Moskova’da biraz önce bahsettiğim o Skolkova Enstitüsü, Türkiye ile yapılacak iş birliğini kesti. Avrupa’da da bazı toplantılar iptal ediliyor; örneğin Uluslararası Matematikçiler Birliği, temmuz ayında St. Petersburg’ta yapacakları toplantıyı iptal ettiler. Hani bu anlaşılır bir şey ama örneğin Rusya’dan gelecek olan bilimsel makaleleri yayınlamamak, ona bir ambargo uygulamak gibi bana kalırsa biraz komik bir karar. Journal of Molecular Structure isimli bir dergi “Biz artık Ruslardan yayın kabul etmiyoruz.” diyor; bunun ne gereği var ya da ne etkisi var bu da tartışılır.

ÖM: Bilim insanlarına karşı da büyük bir haksızlık işlemiş oluyor.

"Long covid" sonucu kardiyolojik sorunlarda artış gözlemleniyor

SB: Elbette, yani üstelik de bu “politikacılarla aynı şeyi düşünmüyoruz.” deyip protesto eden, yani tutuklanmayı, dayak yemeyi göze alan öğrenciler ya da bilim insanlarını da dışlamak ya da onları görmemek demek. Bu da tuhaf bir şey, dünyada tuhaflıklar sürüyor. Şimdi son dakikalarda birkaç olup biten habere bakalım, Covid-19’un seyrine; her ne kadar politikacılar “Bu iş bitti” deseler de pek öyle değil. Örneğin uzun Covid dediğimiz “long covid” sonrası kardiyolojik kalp damar sorunlarının neler olduğuna dair ciddi yayınlar çıkıyor gittikçe. Sadece uzun Covid’e yakalanmayan, sıradan bildiğimiz Covid geçirenlerin %35’inde hastanede kalp sorunları çıktığı, daha fazla çıktığı gösterilmiş. Bu virüsün nörolojik sisteme, sinir sistemine nasıl etki ettiği gösterilmiş ve bunun sonucunda da nörolojik birtakım komplikasyonların oluştuğu bildiriliyor, bu önemli bir nokta. Birtakım çalışmalar var, maymunlarda yapılan bir çalışma var; maymunlarda yapılan çalışmayı Doktor Thomas Hope ve arkadaşları yapmışlar. Maymunlarda HIV enfeksiyonu sonrasında bu virüsün genital bölgede, özellikle testislerde o bölgelerin hücrelerinde virüsün yayıldığını ve bu nedenle kısırlığa yol açabileceği söylendi. İnsanlarda aslında böyle bir durum söz konusu olmadığı bildirilmişti ama seçtiğiniz hasta gruplarına göre bu olumsuzluk yaşanabilir ya da yaşanmayabilir, çünkü maymunlarda öyle bir olumsuzluk gösterildi. Hayvanlardan bahsederken Kanada’da Samira Mubareka isimli bir araştırıcı farklı tür geyiklerde yeni tür koronavirüs saptadı. Bu hayvanlardan insana geçiş üzerine çalışan çok sayıda bilim insanı var, bu da önemli bir nokta. Sadece yarasalar değil, geyikler ve diğer memelilerde -örneğin kedigillerden- bulaş riskinden bahsedilmekte. Şimdi bunu deyince de insanlar evlerindeki kedilere, köpeklere farklı bakıyorlar, böyle bir şey yok tabii, doğada gezinen hayvanlardan bahsediyorum. Aşılarla ilgili gelişmelerde bir ilginç haber var bu mRNA aşılarıyla ilgili; ABD’de biliyorsunuz 5-11 yaş için azaltılmış dozda mRNA aşıları kullanılıyor. İlginç bir şekilde bir olumsuz haber çıktı bu konuda, iki rapor çıktı; bir tanesi Dr. Dorabawila çocuklarda bu düşük doz aşıyla bağışıklama etkisinin süratle kaybolduğunu, Dr. Rosenberg ve ekibi ise aşının etkisinin süratle kaybolduğunu, 12-17 yaş grubu ile 5-11 yaş grubunu kıyasladıklarında önemli bir fark olduğunu göstermişler. Bu da aşılar konusundaki bir olumsuzluk. Tabii aşılar konusunda yeni aşılar var, özellikle sprey şeklinde uygulanacak nazal aşılar konusunda çok çalışmalar var. Bunları belki biraz daha ayrıntılı olarak bir hafta sonra konuşalım ama biraz önce bahsettiğim bu farklı bölgelere ve farklı sistemlere etki konusunda unutmadan Jama Nöroloji Dergisi’nde Dr. Gilstrap ve arkadaşlarının çalışmasına değineyim; pandemi sürecinde alzheimer benzeri demans hastalarının ölüm oranlarını incelemişler; yaklaşık 53 milyon medicare hizmeti alan hastaların dosyaları bilgisayardan incelendiğinde 2019’da bu alzheimer ve demans hasta grubundaki ölümler %12.4 iken 2020’de bu oran %25.7 olmuş. Yani neredeyse iki misli daha fazla ölüm var bu tür nörolojik hastalığı olanlarda. Bunun nedeni olarak acaba Covid-19’un bir kolaylaştırıcı faktörü var mı, bunun üzerinde duruyorlar. Bu arada birtakım romatoid artrid gibi romatolojik hastalıklarda kullanılan ilaçlardan bazılarının immün sistemi baskılama açısından Covid-19 tedavisinde kullanılacağı ortaya kondu, bu önemli. Bir diğer çalışma ABD’den; antikor testlerine bakılmış ve temaslı sayısı hesaplanmış. Yani hastalanan ve kayıtlara geçen olgu sayısı var, tamam, ama antikorlara bakarak kaç kişi, hasta virüsle temas etti, buna bakıldığında yaklaşık 140 milyon Amerikalı’nın virüsle temas ettiği; yani toplumun yaklaşık %43-44’ü ve temaslı sayıları yaş gruplarına göre değişiyor: 11-50 yaş grubunun %58’si, 50-64 yaş grubunun %37’si, 65 yaş üzerinin %23’ü virüsle temas etmiş ve virüsle temas etme oranı sadece yaş gruplarıyla değil, bölgelere göre, coğrafi olarak çok değişkenlik gösteriyor. Wisconsin’in toplumun %56’sı ama buna karşılık Vermont’ta bu oran %18. Demek ki farklı bölgelerde farklı gelişmeler olmuş. Son bir çalışma da Silvia C. Trevelin ve arkadaşları tarafından yapılmış; bunlar özellikle yaşamını yitiren insanların otopsilerinde bağırsak florasını incelemişler ve çalışmaları Frontiers in Immunology’de yayınlandı. Buradaki çalışmada bağırsak mikrobiyotasında, yani beslenmeye göre değişken bakteri florası oluşmakta, bunun Covid-19’un seyri konusunda etkili olabileceği gösteriliyor. Son bir çalışma da dün yeni çıkan bir çalışma; Faisal Salman Alshaikh ve arkadaşları “Genellikle virüs enfeksiyonlarında örneğin grip gibi virüs enfeksiyonları geçirenlerde bu virüs etkeni, bakteri enfeksiyonlarına kolaylaştırıcı bir zemin hazırlar. Covid’de bu o kadar fazla olmuyor. Onun için antibiyotik kullanımı -ki bunun tersini savunan bile- işe yarıyor bu tabloda” deniyordu, bunun doğru olmadığına bir itirazı var. Buradan da görüyoruz ki koşulları değiştirerek farklı ortamlarda, farklı koşullarda incelenen hasta gruplarından farklı sonuçlar elde edilebiliyor. Onun için Ahmet’in dediğini Mehmet yalanlamış demek değil, kimin çalışmayı hangi koşullarda, hangi hasta grubunda, ne tür özelliği olan kişilerde yaptığına iyi bakmak öyle kıyaslamak, yaptırmak gerekiyor çalışmaları. Ben burada durayım, Ali Bilge’yle konuşacaklarınızı merakla beklediğimi söyleyip sizlere veda edeyim. 

ÖM: Veda etmeden ben de ufacık bir şey ekleyeyim izninizle, şu anda saat 9.00, programa başladığımızdan bu yana 7 kişiyi kaybetmiş durumdayız Covid yüzünden ve 1125’in üzerinde de insan yeni Covid bulaşı olmuş. Yani ortadan kalktı, tedbirler kaldırıldı derken bunu da unutmayalım.

SB: Peki biz ne yapacağız, sizler, bizler, program yapanlar, Osman Elbek, Kayıhan Pala, ben filan? Yani hükümetin yaklaşımına paralel olarak programlarımıza son mu vereceğiz yoksa sizin belirttiğiniz gibi ya da sayıların gösterdiği şekliyle devam eden bu pandemiyi yetkililere karşı, onların söylediklerinin aksine sürdürecek miyiz? Hani ortamda da garip bir hal var, bunu da düşünmek lazım!

ÖM: Açık Radyo’yu kapatalım en iyisi!

SB: Yok kapatmayalım, iş bitmiyor efendim. Bakın Avustralya’da Japon ensefaliti çıktı, sivrisineklerden bulaşan, beyin hasarı yapan çok ölümcül bir enfeksiyon. Sivrisineklerle bulaştığı için de çok hızla yayılabilir, çok dikkat etmek lazım yani bitmiyor bu enfeksiyon hastalıkları konusu, defter kapanmıyor kolay kolay.

ÖM: Çok teşekkürler, görüşmek üzere.

SB: Görüşmek üzere, sağ olun!

ÖÖ: Görüşmek üzere. 

SB: Teşekkür ederim.